Suat
ve Süreyya mutlu evlilikleri olan bir çifttirler. Babalarının yazlık evinde
kalmaktadırlar. Bu yazlık ev Süreyya’nın kâbusudur. Bu evde nefes alamaz,
bunalır. Evin duvarları ona dar gelmekte, onu sıkboğaz etmektedir. Bu durumu
sürekli karısı Suat’a açar, derdini-bu kâbusunu onunla paylaşır. Suat’ın da
durumu farklı değildir fakat onların bir problemleri de Süreyya’nın kız kardeşi
Hacer’dir. Hacer Fatin Bey ile evli olmasına rağmen kuzenleri olan Necip’e
sarkıntılık etmekte, peşini bırakmamaktadır. Necip’le gönül eğlendirir.
Hacer’in dedikoducu, hırçın özelliklerine rağmen Necip uysal, oturaklı bir
insandır. Necip bu evde kapalı kalmayı göze almaz. Onun için kapalı bir yerde
kalmak, yazı böylesine bir evde geçirmek mümkün değildir. O özgür yaşamaya,
gezmeye alışkın birisidir. Ayrıca onun için evlenmek ölmeye denktir. Bir kez
aldatılmıştır ve bundan sonra bütün kadınların onu aldatacağını, yarı yolda
bırakacaklarını düşünür. Fakat Suat ve Süreyya’nın ilişkisi ona hep farklı,
kendisinin asla bulamayacağı bir şey gibi gelir. Suat kocası Süreyya’nın bu
kadar sıkılmasına, üzülmesine dayanamaz, onu mutlu etmek ister. Dadısıyla birlikte babasına bir mesaj gönder,
para ister. Babası Suat’a 30 lira gönderir. Suat bu parayı kocasına verir.
Süreyya ve Necip Boğaz’ın üst tarafında bir yalı tutarlar. Yalı, bu boğucu
evden kurtulma düşüncesi Suat ve Süreyya için şölendi. Zaman kaybetmeden yerleşmişlerdi
yeni yalılarına. Bu sırada Necip’i de her zaman yanlarına çağırıyorlardı.
Süreyya balık tutmayı, sandala binmeyi ve yelken açmayı çok sevmektedir.
Süreyya bu alışkanlıklarıyla zaman geçirdiği zamanda Suat ve Necip beraber
piyano çalmaktadırlar. Bu ziyaretler sırasında Necip Suat’ın bakışlarında
ruhunun eridiği hissediyor, gün geçtikçe ona daha da yaklaşıyordu. Suat da aynı
şeyleri hissetmektedir. Piyano çaldıkları zamanlarda aralarında bir çekim-bir
aşk başlar. Bundan kurtulmaya çalışırlar, ikisi de Süreyya’ya ihanet etmek
istemezler. Fakat bu aşk gittikçe onları daha dibe çekmektedir. Necip bundan
kurtulmayı başaramayınca yanlarından ayrılmaya karar verir. Ayrılırken de
Suat’ın bir eldivenini gizlice yanına alır. Daha sonra Suat ve Süreyya Necip’in
tifo hastalığına yakalandığını öğrenirler. Hastalığın üstünden biraz geçtikten
sonra ziyarete giderler ve orada Hacer’inde olduğunu görürler. Hacer Necip’in
hastalığı sürecinde yanında bulunmuştur. Necip’in kendinde olmadığı bir zamanda
yastığının altında Suat’ın kayıp eldivenini bulur ve aralarında bir şeyler
olduğundan şüphelenmeye başlar. Necip’in annesi konuşurlarken eldiveni
göstermiş, Suat kendi eldivenini görünce şaşırmıştır fakat anlaşılmasın diye
kimseye belli etmez. Eylül ayının gelmesiyle birlikte Süreyya babasının
konağına döner. Normalde kışı yalıda geçirmeleri gerektiği halde konağa
dönmeleri Süreyya’nın bir şeyler sezmiş olmasındandır. Necip arada sırada
konağı ziyaret eder fakat Suat’la beraber artık hareketlerine dikkat etmek
zorundadırlar. Başlarında her şeyden bir anlam çıkarmaya çalışan Hacer vardır. Bir
gün ev sakinleri düğüne gittikleri için Necip ve Suat yalnız kalmışlardır.
İkisi de çok heyecanlıdırlar. Sonunda birbirlerine olan aşklarını itiraf
ederler. Necip onu ayda-yılda bir kere de olsa görmeye razı olduğunu söyler. Birbirlerini
unutmamaları için özel bir eşya vermek isterler. İkisi de kalplerinin üstünde
taşıdıkları eldivenleri çıkarırlar. Bu onların bir kez daha aşklarının
alevlenmesine neden olur. Gece olunca konakta yangın çıkar. Çığlıklar,
feryatlar içerisinde herkes panikle dışarı kaçar. Süreyya Suat’ı aramakta,
fakat bulamamaktadır. Bu sırada Necip’le karşılaşır, Suat’ı bulamadığını
söyler. Biri Suat’ın içeride kalmış olabileceğini söyleyince Necip’le Süreyya
kapıya koşar. İçeriden cılız bir kadın sesi duyarlar. Süreyya içeri girmeye
cesaret edemeyerek “Suat! Suat!” diye bağırır. Necip bir dehşetle içeri atlar.
Fakat bu sırada tavam yıkılır ve oda ateş içinde kaybolur..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder